26 Nisan 2012 Perşembe

SU’SUZ KALAN EZGİLER: RUHİ SU

                                                                                                               
 
Dünyadaki tüm müziklerin çıkış noktası olan halk müziği,  aynı zamanda tüm müzik türlerinin temelidir. Dünyadaki hemen hemen tüm müzik türleri onun üzerine bina edilmiştir.  (Rock müzikte bunun en yaygın örneklerini Kuzey Avrupa rock müziğinde görmekteyiz. Özellikle önemli toplulukları yaratan İskandinav rock müziği çoğunlukla kendi halk destanlarından, halk şarkılarından ve folklorundan beslenmektedir ve bu ise ortaya beğeni ile dinlenen eserler çıkarmaktadır.) İnsana, hayata, doğaya ait olan ne varsa en yalın ama en derin şekilde aktaran halk müziği, doğduğu coğrafyanın sesini sözünü, taşını, toprağını, onun üzerinde ya da altında ne varsa içinde taşır. Bu müzikte her ne söylenmişse yaşanmışlığı işaret eder.  Kimi zaman aşkı, doğayı, kimi zaman da mücadeleyi ve kavgayı anlatır. Halk müziğini hakkıyla yapabilmek için hayatı da anlatabilmek gerekir.  Bu nedenledir ki ilk ve sığ bir bakışla basitmiş gibi görülen bu müzik üzerinde söz söyleyebilmek için bilgelik derecesinde hayata dair bir farkındalık ve kavrayış gerekir.  Bana göre ise bir müzisyenin gelebileceği en yüksek mertebe “Ozan” mertebesidir.
Bu yazımda sizlere, o mertebeye ulaşmış, ömrünü halkının müziğine hizmet yolunda harcamış olan büyük ozan Ruhi Su’dan bahsetmek istiyorum.
Ruhi Su, Türk Halk Müziğine ilk defa “Opera” tavrını getirmiş bas bariton yorumcu, besteci ve şairdir. Kendisinden önceki halk müziği geleneğine çok önemli katkıları olan sanatçı, kariyerinde tümüyle halk müziğine yönelmeden önce Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrasında Keman ve Ankara Devlet Opera ve Balesinde Şan sanatçısı olarak yer almıştır. Cumhuriyetin kültür devriminin önemli projelerinden biri olan köy enstitülerinde eğitimci olarak çalışmıştır. Halk türkülerini kendine has, özgün opera üslubuyla söyleyebilmek için bağlama çalışmış, halk türkülerini araştırmış ve sayısız derleme yapmıştır. En önemli katkılarından biri ise halk müziğini bulunduğu noktadan daha ileriye ve modern bir anlayışa taşıma çabasıdır. Halk müziğini çok sesli ve koral olarak yorumlama konusunda çok değerli katkıları vardır. Bu katkılarının başında ise Ruhi Su Dostlar Korosu gelmektedir.
Ruhi Su, Nâzım Hikmet'ten, Türk halk ozanlarından, diğer şairlerden ve kendi külliyatından çeşitli şiirleri bestelemiştir. Sanat hayatı boyunca 16 adet 45'lik plağa, 12 adet uzunçalara imza atmıştır.
Hayatı boyunca insana, tarihe, destanlara ve doğaya olan aşkı ile ve o gürül gürül sesi ile hayranlık uyandıran bir müzik sunmuş olan Ruhi Su,  müziği toplumcu bir anlayışla ele alıp, inandığı doğruları halka müziği ile aktarmayı tercih etmiştir. Özgürlüğe, eşitliğe, cumhuriyetin kültür devrimine ve ülkesinin tam bağımsızlığına olan aşkı ve siyasi görüşleri nedeni ile hayatı boyunca birçok kez haksızlığa, iftiraya uğramış ve hapis yatmıştır. Ama en zor zamanlarında bile halkına ve onun melodilerine küsmemiştir büyük çınar.  Çünkü onun kitabında haksızlık karşısında boyun eğmek yoktur.
Hayatı boyunca inandığı değerler için mücadele eden bu savaşçı ozan, 20 Eylül 1985 günü, pençesine düştüğü amansız bir hastalık nedeni ile ezgileri susuz bırakıp bu dünyadan göç etmiştir.
Zaten acı olan ölümünün daha da acı tarafı, yurtdışında tedavi şansı varken göz göre göre ölüme terk edilmiş olmasıdır. Siyasi görüşü nedeni ile dönemin idarecileri tarafından yurtdışına çıkış izni geciktirilmiştir. İzin çıktığında ise artık çok geçtir.
İşte halkına, halkının müziğine, ülkesinin tam bağımsızlığına olan aşkı uğruna ömrünü, kariyerini feda edebilen büyük bir sanatçı. Üstelik bile bile ölüme terk edilirken bile asla ülkesine, insanlarına ve onların melodilerine küsmeyen bir büyük ozan...
Müziği, bugün salt bir eğlence aracı olarak gören zihniyetten ne kadar uzak öyle değil mi? Her gün medyada  “sanatçı” olarak tanıtılan birçok kişiyi gördükçe, bu ülkenin kültür ve sanat hayatına ne denli büyük bir ihanet edildiğini, neden kültürel konularda ülkece halen bu kadar eksiğimizin bulunduğunu daha da iyi kavrayabiliyoruz. Cumhuriyetin bizlere en önemli getirilerinden biri olan kültür devriminin önünü kesenleri de iyi tanımak ve niyetlerini iyi okumak gerekiyor bu bağlamda.
Ne tür müzik dinlersek dinleyelim, bu topraklarda inandıkları müzik için, sanat için mücadele vermiş sanatçıları unutmamamız gerekiyor.  Zira sanatçılar asıl unutuldukları gün ölürler.

Son olarak Ruhi Su’nun sanata ve halk türkülerine dair düşüncelerine belirgin bir örnek olarak kendi kaleminden yazdığı şu yazısını sizlerle paylaşmak isterim:

(Çocuklar Göçler Balıklar albümünün kapağından)Bu benim onuncu uzun çalarım

Sanatta ise kırkıncı yılım
Şimdiye dek binlerce türkü derledim. Bunun ancak birkaç yüzünü söyleyebildim. Bir folklor enstitüsü ya da etnomüzikoloji çalışması değildi benim çalışmam. Bir sanat çalışması idi. Sanat ise, bir ayıklama işidir. Bulduklarımı bu yönde değerlendirdim. Ezgisi, tartımı, özü ve biçimi ile halkı en iyi hangisi anlatabilmişse onu aldım. Bunları seslendirirken, halkın söyleyişinden çok yararlandım ama halkın ağzına öykünmekten, taklitten ve özenmelerden sakındım. Şehirli olduğumu, bir sanat kültürü aldığımı unutmadım. Hem halkın yaptığını ben nasıl yaparım, diye düşündüm, hem benim yaptığımı halk nasıl karşılar, diye düşündüm. Bir türkü, söylenildiği dilin doğrusu ve güzeli ile söylenmeli. Dildeki yöresel değişimleri, etnik nedenlerle meydana gelen bozulmaları sürdürmeden. Söyleyişte ulusal birliğe ancak böyle varılır. Sanatsal açıdan ise, mutlaka böyle olmalı. Gerçi, nasıl söylenirse söylensin yine de bir şeyler kalır türkülerden ama yalnız bir şeyler mi kalmalı?  Bir şeyler de getirmeli bir söyleyiş. Bir şey getirmiyor, ileriye doğru bir şey değiştirmiyorsa yaşıyor sayılmaz bir sanat. Gelenekler bile yaşayanla zenginleşir. Bu söylediklerim, Türk Sanat Müziği için de, Türk Sanat Müziği sanatçıları için de geçerlidir, bence. Yaptığımız iş, hem halkın özlemlerini gerçekleştirmeli, hem de halkın özlemlerini geliştirmeli.

Ruhi Su



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder